Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden tam 15 yıl geçti.
Sabiha Gökçen’in Ermeni olabileceğine yönelik yaptığı bir haberden sonra hedef haline getirilmeye başlanan, dil uzmanlarının bile “hakaret” olmadığını söylediği bir yazısından sonra “Türklüğe hakaret” suçundan hapse mahkûm edilen, bu süreçte aşırı milliyetçi çevrelerin hedefi haline gelen ve göz göre göre gelişen bir sürecin ardından öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından başlayan yargılama sürecinde 15 yıl geride kaldı.
15 yıllık süreçte, cinayeti işleyen ekibin “hassas ve milliyetçi gençler” olduğu tezinden “Ergenekon örgütü tarafından yönlendirilen bir grup” olduğuna, buradan da “Ergenekon soruşturmasını açabilmek için Fethullah Gülen cemaatinin organize ettiği grubun cinayeti gerçekleştirdiğine” kadar uzanan tezler iddianameye dönüştü.
Bu süreçten geriye kimsenin detaylarını anımsamadığı, kimlerin yargılandığını bile unuttuğu; dosyanın hedef haline getirme, korumama, cinayeti işleyenlerin ve azmettirenlerin gözetildiği sürecin tamamını kapsadığını göz önünde tutmayan yorgun bir hafıza kaldı. Dink ailesinin ve ilgili kamuoyunun gayretiyle kamu görevlilerinin birçoğu yargı önüne çıkartıldı, ancak mücadele hâlâ sürüyor.
Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, yargı sürecinin 15 yıllık seyrini soru ve yanıtlarıyla, şöyle özetledi:
1- Cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal, polis tarafından biliniyor muydu?
Yasin Hayal, Trabzon Emniyeti’nin yakından tanıdığı bir isimdi. 24 Ekim 2004’te Trabzon’daki McDonald’s şubesine bomba attı ve çoğu çocuk 6 kişi yaralandı. Trabzon polisi, Hayal’i birkaç gün sonra yakaladı. Olağan şartlarda bombalama gibi bir eylemin ardından dosyanın terör savcılığına, Erzurum’a gönderilmesi gerekiyordu. Ancak Trabzon polisi, dosyayı hiç Erzurum’a göndermedi. Olay, basit bir adli vaka olarak ele alındı. Olay, terör suçu kapsamında görülseydi, Yasin Hayal’in aldığı hapis cezası muhtemelen yarı oranında artırılmış olacak, 11. ayda tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması zorlaşacak, daha önemlisi “terör suçu” olduğu için örgüt bağları araştırılacaktı. Hayal’in telefon kayıtları bile araştırılmadı. Bu bağların araştırılması Dink cinayeti bağlarının daha o zaman çözülebilmesi demekti. Ancak bu yapılmadı. Polisin ve Trabzon’un zaten tanıdığı Hayal için özel muamele yapıldı.
2- Bombalama eyleminden sonra Hayal, nasıl serbest kaldı?
Yasin Hayal, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. Sadece 11 ay tutuklu kalan Hayal, bu sürenin 3 ayını da akıl hastanesinde geçirdi. “Akıllı” raporu aldıktan kısa bir süre sonra tahliye edildi. Eylül 2005’te Hayal, tutuksuz yargılanmaya başlandı.
3- Tahliye kararı nasıl verildi?
Kararla ilgili en dikkat çekici detay, mahkemenin asıl heyetinin izinli olmasına rağmen, nöbetçi heyetin tahliye kararını vermesiydi. Çok basit davalarda bile nöbetçi heyetler kritik kararlara imza atmazken, dosyayla bütünüyle ilgisiz olan bir ticaret mahkemesi üyesi ile icra hâkiminin yer aldığı heyet, tahliye kararını verdi. Bu heyet, üstelik Hayal’e yurtdışına çıkış yasağı bile koymamıştı.
4- Yasin Hayal, bombalama suçundan ne kadar ceza aldı?
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi dava sonunda Hayal’e, cezasında indirim yaparak 6 yıl 8 ay ceza verdi. Bombalama ve yaralamanın söz konusu olduğu bu davada, bütün cezalar alt sınırdan, indirimle verildi. Adalet Bakanlığı müfettişleri, daha sonra Hayal’i serbest bırakan hakimlerle ilgili bir soruşturma açmaya gerek görmediler.
Dink cinayetini azmettirdiği tarihte cezaevinde olabilirdi
5- Hayal, neden hemen yeniden cezaevine konulmadı?
Mahkeme, Yasin Hayal’i 14 Haziran 2006 tarihinde 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırdı. İnfaz Yasası indirimleri sonucu bu ceza 32 aya düştü. Hayal yeniden hapse girmedi, çünkü önceden yattığı süre vardı ve cezanın tamamını yatması için kararın Yargıtay tarafından onanması gerekiyordu. Yargıtay’daki olağanüstü gecikme Yasin Hayal’in dışarıda kalmasına yol açtı. Hayal’in avukatlarının temyiz başvurusu Yargıtay’a 2006 Temmuz ayında geldi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Hayal’in mahkûmiyeti ile ilgili tebliğnameyi hazırlayıp ilgili daireye göndermesi yaklaşık 8 ay aldı. Başsavcılık tebliğnameyi 6 Şubat 2007 tarihinde gönderdi. Bu arada Hrant Dink, Hayal’in de dâhil olduğu organizasyonla 19 Ocak 2007 tarihinde öldürüldü. Yargıtay’ın ilgili dairesi, Trabzon’daki mahkemenin Hayal’le ilgili kararının bazı yönlerini onayıp, bazı yönlerini bozduğu kararını 2 Mayıs 2008 tarihinde aldı. Yargıtay, bu kararı 2008’de değil de 2006 ya da 2007 yılında almış olsaydı, Hayal’in 11 aya ek olarak 21 ay daha hapis yatması gerekecek, Hayal’e yeniden cezaevinin yolu gözükecekti. Bu durumda da Hrant Dink’in öldürülmesi organizasyonunda yer alamayacak, tetikçi Ogün Samast’a Hrant Dink’in hayatına son veren silahı veremeyecekti.
6- Hayal’in yargılandığı bu dönemde, polis muhbiri olan ve Dink cinayetinin azmettiricilerinden sayılan Erhan Tuncel’i polis tanıyor muydu?
Polis, hem Erhan Tuncel’i tanıyordu hem de Yasin Hayal’le daha o tarihten ilişkisini biliyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna göre, Trabzon’daki Mc Donald’s şubesinin bombalanması olayını Erhan Tuncel’le Yasin Hayal birlikte organize etmişlerdi. Rapora göre, Tuncel’in bu bombalama eyleminin organizatörlerinden biri olduğu o dönemde İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nin raporlarında da vurgulanmıştı.
7- Erhan Tuncel’in üzerine niye gidilmedi?
Polis, o tarihten başlayarak Tuncel’i muhbir olarak görevlendirmişti ve bunun ortaya çıkmaması için olağanüstü çaba sarf edildi. Tuncel, saldırıyla ilişkisi bilinmesine rağmen şüpheli olarak sorgulanmadı. Tuncel de Hayal’le birlikte yargılansaydı, muhtemelen Hrant Dink cinayetinin planlanması gündemden düşecekti. Tuncel yargılanmak bir tarafa, olaydan 24 gün sonra dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından “Yardımcı İstihbarat Elemanı” (YİE) yapıldı. Yargılama dışında bırakılan Tuncel için “zorla getirilerek dinlenmesi” kararı alan mahkeme bile bu kararını uygulamadı. Jandarma ise adliyeye gelip duruşmaları takip eden Tuncel’i bulamadığını bildirdi. Dink suikastından sonra Hayal, bu olayda azmettirici olan Tuncel’in bombayı da imal ettiğini anlattı.
8- Erhan Tuncel, muhbir olmasına rağmen nasıl Dink cinayetini organize edebildi?
Tuncel, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi’nde görevli polis Muhittin Zenit’e bağlı çalışmaya başladı. Tuncel, 15 Şubat ve 7 Nisan 2006 tarihli raporlarında, Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağını isim vererek bildirdi. Tuncel, bu dönemde karşılığında 1035 TL aldığı 11 istihbarat raporu verdi. Polislere kod adıyla değil gerçek isimleriyle hitap edecek kadar emniyetle içli dışlı olan Tuncel’in “muhbirlik” statüsü Dink cinayetinden kısa süre önce, 23 Kasım 2006’da sonlandırıldı. Tuncel’in, daha önce bilgisini verdiği cinayetten iki ay önce istihbarat ağının dışına çıkartılması, cinayetin işlenmesine göz yumulduğu şeklinde yorumlandı. Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’dı. Altay, cinayetten 1 hafta sonra görevinden alındı.
9- Dink cinayetinin işleneceği Tuncel tarafından bildirildikten sonra polis istihbarat çalışması yaptı mı?
Trabzon Emniyet Müdürlüğü, 17 Şubat 2006 tarihinde, yani, cinayetten 11 ay önce Erhan Tuncel’den gelen, “Dink’e yönelik eylem yapılacağı” bilgisini, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bildirdi. Trabzon Emniyeti, 7 Nisan 2006’da ikinci uyarıda bulundu. Bu yazılarında Yasin Hayal’e yönelik araştırmaların sürdüğünü kaydeden Trabzon Emniyeti, daha sonra hiçbir istihbari bilgi vermedi.
10- Jandarmanın da cinayetle ilgili bilgisi var mıydı?
Dink’in öldürüleceğini Jandarma da biliyordu. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na haber elemanlığı yapan Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i vurmak için kendisinden silah istediğini Temmuz 2006’da, yani cinayetten yaklaşık 6 ay önce ilgili birime bildirdi. Daha sonra yapılan incelemeler, bu bilginin Trabzon Jandarma İl Alay Komutanı Albay Ali Öz’e kadar ulaştığını ortaya çıkardı. Ancak Trabzon Jandarma örgütü, eline ulaşmış olan bütün istihbarata rağmen cinayet sürecine seyirci kalmayı tercih etti. Gerekçe olarak ise “Operasyon yetkimiz yoktu” denildi. Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve emrindeki isimlerin, Dink öldürüldükten sonra suikast bilgisini önceden edinmedikleri yönünde sahte rapor düzenledikleri anlaşıldı.
11- Emniyet Genel Müdürlüğü, bu kritik bilgiyle ilgili ne yaptı?
Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek, Haziran 2006’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na atanarak Ankara’ya gitti, boşalan Trabzon Emniyeti’ne bu tarihte Reşat Altay getirildi. İstihbarat Başkanlığı, hedef hâline gelen kişileri korumaya alabiliyor. Ancak, 2003’ten bu yana tehdit edilen Hrant Dink’in ismi bütün verilere rağmen bu programa alınmadı.
12- İstanbul’a bilgi gitti mi, Hrant Dink neden korunmadı?
Dink, Sabiha Gökçen’le ilgili haberden sonraki süreçte sürekli olarak tehdit edilen bir isimdi. Dönemin İstanbul Vali Yardımcısı, Dink’i bu haberden sonra makamına çağırmış, uyarıda bulunmuştu. Daha sonra uyarının nedenini “toplumsal infial yaratılmasını engellemek” olarak açıklamıştı. Kemal Kerinçsiz’in suç duyurusu üzerine, bir yazısı nedeniyle “Türklüğe hakaret” suçundan hakkında dava açılan Dink, bu suçu işlediği kanıtlanırsa ülkeyi terk edeceğini açıkladı. Buna rağmen aşırı milliyetçi çevrelerin hedefi hâline geldi. İstanbul emniyeti, Trabzon Emniyeti’nin Dink konusunda uyarıda bulunduğu 17 Şubat 2006 tarihinden itibaren tehdidi bilmekteydi. Bütün bunlara rağmen İstanbul Emniyeti Hrant Dink’e koruma tahsis etmedi. Daha sonra vali yapılan Celalettin Cerrah’ın başında olduğu İstanbul Emniyeti’ne “yargılama süreciyle ilgili gelişmeleri yakinen izlenmediği, tehdidin ciddiyetinin yeterince algılanmadığı” suçlamaları yöneltildi. İstanbul Emniyeti ise İstihbarat Dairesi’nce uyarılmadığını iddia etti.
13- Cinayet nasıl işlendi?
Eldeki verilere göre, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in başında oldukları grup tarafından organize edilen cinayetin kararı, “bir üst akıl” tarafından verilmişti. Bu üst aklın kim olduğu konusunda 2007’den bugüne kadar uzanan süreçte farklı varsayımlarda bulunuldu. 2007’de bu üst aklın “Ergenekon örgütü” olduğunu savunan cemaat savcılarına karşılık, 15 Temmuz’dan sonra cinayetin cemaat tarafından organize edildiğini ve Ergenekon soruşturmasına gerekçe yapılmak üzere gerçekleştirildiğini söyleyen iddianameler hazırlandı. Somut olayda ise, Yasin Hayal’in verdiği silahla cinayetten 3 gün önce İstanbul’a gelen Ogün Samast, 19 Ocak 2007’de arkasından yaklaşarak Dink’i öldürdü. Samast’ın cinayeti işlediği sırada olay yeri çevresinde, tetikçinin Trabzon’dan İstanbul’a gelmek için gittiği otogardaki polislerin bulunduğu anlaşıldı.
14- Ogün Samast nasıl yakalandı?
Cinayetten kısa süre sonra Samast’ın görüntüleri basına servis edildi. Babasının ihbarıyla, İstanbul’dan Trabzon’a dönerken otobüste yakalanan Samast, Samsun Emniyeti’ne götürüldü. Burada bayrak önünde “kahramanlık pozu” verdirilen Samast’ı takdir eden polislerin kamera görüntüleri ortaya çıktı. Yakalandıktan sonra Ogün Samast’ın Yasin Hayal ve Erhan Tuncel bağlantıları hemen açığa çıktı. Cinayetin işleneceğini herkesin bildiği, ancak engel olmadığı anlaşıldı. Trabzon’daki yapılanmaya yönelik operasyon başlatıldı ve adı geçen tüm isimler gözaltına alındı.
15- Kamu görevlileri hakkında işlem yapıldı mı?
İhmaller zinciri açığa çıkmasına rağmen o dönemde kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Kamu görevlilerinin davaya dâhil edilmesi 9 yıllık bir sürece yayıldı.
16- İlk iddianamede kimler suçlandı?
Ogün Samast, cinayetten bir gün sonra, 20 Ocak 2007’de Samsun Otogarı’nda yakalandı. Cinayete ilişkin ilk iddianame, Ergenekon soruşturması savcılarından da olan, Gülen cemaati mensubu olan ve hâlen firarda bulunan savcı Fikret Seçen ile savcı Selim Berna Altay tarafından hazırlandı. İddianamede, Samast, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal ve ‘büyük abi’ lakaplı polis muhbiri Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 18 sanık yer aldı. İlk yargılama özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2 Temmuz 2007’de başladı. İlerleyen tarihlerde Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci ile Osman Hayal hakkında düzenenlenen ek iddianamenin ana davayla birleştirilmesiyle sanık sayısı 20 oldu.
17- İlk yargılamada neler yaşandı?
Sanıklar ilk duruşmaya getirilirken, cezaevi aracının üzerinde, aşırı milliyetçilerin sloganının yazılı olduğu “Ya sev ya terk et” çıkartması vardı. İlk duruşma 2 Temmuz 2007 tarihinde Beşiktaş’taki Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu dava, Ocak 2012’de hükme bağlandı. Yasin Hayal, “tasarlayarak öldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılırken, Erhan Tuncel de 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı ve tahliyesine karar verildi. Duruşmalarda Yasin Hayal, eserleri Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Orhan Pamuk başta olmak üzere birçok ismi tehdit etti. Samast’ın davası ise, o tarihte 17 yaşında olduğundan çocuk mahkemesine alındı. Samast, Temmuz 2011’de çıkan kararda, “tasarlayarak adam öldürmek” ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezası aldı.
18- Bu davada “terör örgütü” saptaması yapıldı mı?
Hayır. Sanıkların tamamı “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraat etti. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, karar duruşmasının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, “Cinayetin üzerinden beş yıl geçti. Hrant Dink ne derdi bu karar için: ‘Bizimle dalga geçiyorlar.’ Dalganın en büyüğünü meğer en sona saklamışlar. Meğer Hrant Dink bütün planlı eylemlerden değil, 3-5 kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş. Bu kadarını beklemiyorduk” dedi. Savcılık, bu nedenle davayı temyiz ederken, “Ergenekon terör örgütü”nün varlığını öne sürdü ve sanıkların bu örgütün güdümünde olduğunu savundu.
17 Ocak 2012’de verilen karardan sonra Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, “Verdiğimiz karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz” dedi.
19- Karar kesinleşti mi?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın, “örgüt” suçundan ceza verilmemesi nedeniyle bozulmasını istedi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi “örgüt” yönünden verilen beraat kararlarını bozdu. Sanıkların “silahlı terör örgütü” değil, “suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi” oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına karar verdi.
20- İkinci yargılama ne zaman başladı?
İlk yargılamadan sonra Erhan Tuncel, kararla birlikte tahliye edilmişti. Yargıtay’ın bozma kararının ardından dava 17 Eylül 2013’te yeniden görülmeye başlandı. Tahliye edilen Erhan Tuncel de yeniden tutuklandı. Tuncel, bir süre sonra yeniden tahliye edildi ve dava bitene kadar bir daha cezaevine konulmadı. “Işık evleri”nde okutulduğu öne sürülen Tuncel’in, Alperen Ocakları’nda faaliyet gösterdiği biliniyordu. 17/25 Aralık sürecinden sonra özel yetkili mahkemelerin kapatılması nedeniyle Dink cinayetine ilişkin dava dosyası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Heyet, Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasına hükmetti, Samast’ın Çocuk Mahkemesi’nde yargılandığı dosyası da ana davayla birleştirildi.
21- Bu dava sonuçlandı mı?
Evet. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi davayı karara bağladı. Son savunmasını yapan Ogün Samast’ın sözleri özellikle dikkat çekiciydi. Samast, “Çıkar amaçlı suç örgütü iddiasını kabul etmiyorum. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da örgüt olmadığını, mahalle arkadaşı olduğumuzu söylemişti. Örgüt üyesi olduğumuzu kabul etmiyorum. Yasin Hayal’in önceki suçunun ise bizimle ilgisi yoktur. Hiçbir örgütün amacıyla suç işlemedik, işlemem de. Eğer mahkeme örgüt üyeliğinden ceza verecekse hakkımda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması talep ediyorum. Çünkü olayın başından beri her şeyi anlattım. Olaya katılan kim varsa anlattım. Tüm bildiklerimi samimi anlattığım için şahsıma etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmayı istiyorum. Örgüt üyeliğinden beraatimi talep ediyorum” dedi.
Erhan Tuncel de, “Hrant Dink suikastini bir yıl önce yardımcı istihbarat elemanı olarak emniyete ben bildirdim. Benim verdiğim isimler tarafından suikast işlendi” diye konuştu. Son sözü sorulunca, “Vatan sağ olsun” dedi.
22- Kim hangi cezayı aldı?
Mahkeme heyeti Yasin Hayal’i “Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan 7,5 yıl, Ogün Samast’ı “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 2,5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ersin Yolcu, “Silahlı örgütü üyesi olmak” suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis, Ahmet İskender, “Silahlı örgütü üyesi olmak” suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası aldı. Zeynel Abidin Yavuz, “Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardım” suçundan 12,5 yıl “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 1,5 yıl olmak üzere toplam 14 yıl 22 gün hapis cezasına mahkum edildi. Yavuz’un Dink’in öldürülmesine yardım suçundan tutuklanmasına karar verildi. Tuncay Uzundal, “Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardım” suçundan 15 yıl “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan ise 1 yıl 10 ay 15 gün olmak üzere toplam 16 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Uzundal hakkında Dink’in öldürülmesine yardım suçundan yakalama kararı çıkartıldı. Salih Hacısalihoğlu ile Osman Hayal hakkında ise suçları sabit olmadığından beraat kararı verildi. “Büyük abi” Erhan Tuncel, Trabzon’daki McDonld’s’a bombalı saldırı olayında tasarlayarak bomba kullanmak suretiyle 6 kişiye yönelik “Kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 78 yıl, Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardımdan 18 yıl, “Mala zarar verme” ve “Silahlı örgüt üyesi olmak suçlarından 3,5 yıl olmak üzere toplam 99,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tuncel, yeniden tutuklandı.
Tetikçi Ogün Samast, “Tasarlayarak öldürmek” suçundan daha önce 22 yıl hapis cezasına, Yasin Hayal ise azmettirme suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu cezalar Yargıtayca onanmıştı.
23- Dink ailesi kararı temyiz etti mi?
Evet. Dink Ailesi’nin avukatları dosyayı Yargıtay’a taşıdı. Avukatlardan Hakan Bakırcıoğlu, dilekçede, “silahlı suç örgütü üyeliğinden” değil “silahlı terör örgütü üyeliğinden” hüküm verilmesi gerektiğini bildirdi. Sanıkların “Örgüt kurarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalıştıkları” belirtildi.
24- Devletin diğer birimleri bu süreçte araştırma yaptı mı?
2007-2013 yılları arasında TBMM Hrant Dink Cinayetini Araştırma Komisyonu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu cinayeti araştırdı ve raporlar yazdı. Bu raporların tamamında kamu görevlilerin ihmallerine dikkat çekiliyor, cinayetin göz göre göre işlendiği vurgulanıyordu. Bu gelişmeler üzerine, İçişleri Bakanlığı Dink ailesinin şikâyeti ve basında çıkan haberler doğrultusunda 2013’te resen soruşturma başlattı. Ancak üst düzey emniyet ve jandarma yetkilileri hakkında uzun süre soruşturma izni verilmedi. Kamu görevlileri tanık olarak bile dinlenmedi
25- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), dosyayla ilgili karar verdi mi?
Kamu görevlileri hakkında 2010’a kadar Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM tarafından hazırlanan raporlardaki ihmal iddialarına rağmen soruşturma açılmaması üzerine Dink ailesi AİHM’ye başvurdu. AİHM, yargılama süreci bitmemesine rağmen, durumu istisna kabul ederek dosyayı ele aldı ve Türkiye’den savunma istedi. Savunmada, “Dink’in halkı kışkırttığı ve koruma istemediği” gibi vahim iddialarda bulunuldu. Büyük tepki çeken bu savunmadan sonra AİHM, Türkiye’yi “etkili soruşturma yürütmemesi” nedeniyle mahkûm etti. İstanbul ve Trabzon emniyet müdürlüklerindeki polisler veTrabzon jandarma yetkilileri hakkında soruşturma açılması istendi. Aralık 2010’da kesinleşen bu karardan sonra 2011’de avukatlar yeniden kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu.
26- Kamu görevlileri hakkında soruşturma hemen açıldı mı?
Hayır. Bu kez de farklı savcılıklardan görevsizlik, yetkisizlik, takipsizlik kararları çıkmaya başladı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun 2012’deki raporunun ardından suç duyuruları yinelendi. Ancak yine etkisiz soruşturmalar yürütülmeye başlandı.
27- Kamu görevlileri nasıl yargılanmaya başlandı?
Nisan 2013’te yargı sistemine yönelik yapılan değişiklikler kapsamında, AİHM’nin “etkin bir soruşturma yürütülmediğine” hükmettiği davalarla ilgili konularda soruşturma açılmasına izin verildi. Tekrar soruşturma açıldı, ancak savcılığın ve savunma makamının karşılıklı itirazlarıyla süreçte uzamalar görüldü. 17/25 Aralık sürecinin ardından Adalet Bakanlığı’nın 2014 yılı ortalarında aldığı kararla kamu görevlileri için yargı yolu açıldı.
28- İkinci iddianame ne zaman hazırlandı?
Bakanlığın bu kararının ardından devam eden yargılama dışında, İstanbul Özel Yetkili Başsavcılığı’nın 2007’de açtığı ve açık tuttuğu dosya canlandırıldı. 8 Mayıs 2014’ten itibaren dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon ve İstanbul emniyet yetkilileri hakkında soruşturma başlatıldı. Dink ailesinin başvurusu üzerine hakkında soruşturma izni verilmeyen bazı kamu görevlilerinin soruşturulması gerektiğine yönelik Anayasa Mahkemesi’nden çıkan karar da soruşturmayı etkin hale getirdi. İstanbul’daki iki ayrı soruşturma dosyası ile Trabzon’daki dosyalar birleştirildi. Trabzon’da yargılanan ve çok düşük ceza alan alan jandarma görevlilerinin dosyaları da getirtildi. Eski Trabzon Emniyet Müdürü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Ercan Demir, Muhittin Zenit gibi isimler soruşturmaya dâhil edildi ve tutuklandı. 4 Aralık 2015’te ikinci iddianame hazırlandı. Savcı Gökalp Kökçü tarafından hazırlanan iddianamede, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile polis müdürleri İlhan Güler, eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ile yetkililer Faruk Sarı, Engin Dinç, Ercan Demir, eski İstihbarat Daire Başkanlığı yetkilileri Sabri Uzun, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Taner Demirel gibi isimler hakkında dava açıldı. 26 kamu görevlisinin dosyası ana dava dosyası ile birleşti.
29- Soruşturma bütünüyle bitti mi?
Hayır. Savcılık, örgütsel yapı içinde hareket ettiği düşünülen bazı isimlerle ilgili soruşturma dosyasını ayırdı. Olay sırasında cinayet mahallinde, terminalde bulunduğu belirtilen isimlerin dosyaları ayrıca soruşturuldu.
30- Bu iddianame yeterli bulundu mu?
Hayır. Dink ailesi ve avukatları, Hrant Dink’in hedef hâline getirilmesi ve korunmamasına yönelik sürecin de bu dosya kapsamında soruşturulması gerektiğini düşünüyor. İstanbul Başsavcılığı, 2004’te Hrant Dink’in Sabiha Gökçen haberi nedeniyle “uyarıldığı” dönemde görevde bulunan Ergun Güngör ile valilik yetkililerinin, koruma kararı almayan İstanbul Emniyeti yetkililerinin, bazı MİT görevlilerinin, “Türklüğe hakaret” yargılamasına ve duruşmalarda hedef haline getirilmesine yol açmakla suçlanan emekli general Veli Küçük, avukat Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 43 kişinin daha yargılanmasını istedi. Bu kişiler hakkında takipsizlik kararları verildi. 2016’da bu kararlara yapılan itirazlar reddedildi. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez başvuruldu. Bu başvuru halen karara bağlanmadı.
31- Anayasa Mahkemesi, 2019’da bu konuda bir karar verdi mi?
Evet. Yüksek Mahkeme, başvurucuların iddiaları hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmesi için somut olayın iç içe geçmiş yönlerini ilgilendiren ve devam etmekte olan ceza yargılamasının neticelenmesi, olay hakkında yürütülen adli sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek başvuruyu reddetti.
32- Anayasa Mahkemesi, bu kararı hangi gerekçeyle verdi?
Kararda, şöyle denildi:
“Böylece Anayasa Mahkemesi, somut olayın tüm yönlerine ilişkin olarak olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarının elde ettiği bulguları ve ulaştığı sonuçları bir bütün olarak dikkate alabilecektir. Bu durum, temel hak ihlallerini gidermede Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu ikincil nitelikteki rolün de bir gereğini oluşturmaktadır. Sonuç olarak, öncelikle Anayasa Mahkemesince yapılan tespitlerin kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerekliliği ifade edilmelidir. Bu bağlamda, başvurucuların iddialarının ve olayla ilgili soruşturmanın etkili yürütülüp yürütülmediğinin, ölüm olayının sebep ve koşulları yani gerçekleşme şartları adli makamlarca netleştirilmeden Anayasa Mahkemesince bir bütün olarak değerlendirilmesinin bu aşamada mümkün olmadığı, bu hususların olay hakkında görülmekte olan yargılama sürecinde elde edilen veriler bir bütün olarak incelenmek suretiyle değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”
33- Bu karara itiraz mümkün mü?
Evet; karar hem AİHM’ye taşınabilir, hem de biten davalardan sonra yeniden eksik ve etkisiz soruşturma yürütüldüğünü belirtilerek yeni başvuruda bulunulabilir.
34- Üçüncü iddianame ne zaman hazırlandı?
İstanbul Başsavcılığı, dosyalarını ayırdığı kamu görevlileri hakkında 2016 yılı Temmuz ayından itibaren operasyonlar yaptı ve birçok jandarma görevlisi ile cemaate yakın olduğu belirtilen bazı gazeteciler ve yayıncılar hakkında tutuklama kararı verildi. 10 Mayıs 2017’de cemaatle Dink cinayeti arasında en net bağlantıyı kuran iddianame hazırlandı. İddianamede, Fethullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz ve meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu’nun da aralarında bulunduğu 50 şüphelinin cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri iddia edildi. Cinayette aktif rol alan bir kısım şüpheli muvazzaf askerin, darbe girişimine de katıldıkları tespit edildi. Dosya ana davayla birleştirildi. Böylece, Trabzon’da jandarmalar hakkında açılan davalardan, hazırlanan ilk iddianameye kadar tüm davalar birleştirilmiş oldu. Dosyada sanık sayısı 85’e ulaştı. 4’ü tutuklu, 10’u firari 85 sanıklı davanın son duruşmaları Aralık 2018’de görüldü.
35- Bu ana davanın sanıkları arasında kimler vardı?
Yargılanan isimler arasında Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal ile birlikte Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, eski FOX TV Haber Müdürü Ercan Gün, darbe girişiminin ardından kapatılan Gülen cemaati yayını Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dönemin Trabzon Jandarma Komutanı albay Ali Öz ve zanlı Samsun’da yakalandığında birlikte fotoğraf çektiren polis memurları da yer alıyor. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, dönemin Emniyet İstihbarat Daire başkanları Engin Dinç ve Sabri Uzun, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu, süreçte Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer sanıklar arasında. Tutuklu yargılanan sanık sayısı ise sadece dört. O isimler farklı suçlardan da tutuklu bulunan Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek ile eski Jandarma istihbarat görevlisi Muharrem Demirkale ve ihraç edilen eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu. Bu isimlerden özellikle Yılmazer’in ifadesi dikkat çekiciydi. Yılmazer, duruşmalarda, açık biçimde İstanbul ve Trabzon emniyetini suçlarken, şunları söylemişti:
“İstanbul’la ilgili söylediklerimden hiç birisi iftira değildir. Doğruyu söylediğim, yasalara uygun bir tavır içinde olduğum için, ama sırf birilerinin derin çete angajmanı faaliyetlerine o dönemde çomak soktuğum için ben cezalandırılıyorum. Hrant Dink’in ölümündeki sorumlulukla ilgili değil, o katliamı tezgahlayan derin çetelerin derin tezgahlarına çomak soktuğum için ben burada cezalandırılıyorum. Yardımcı İstihbarat Elemanı bir şekilde polisle görüşecekse bile emniyet binası dışında görüşülür. Adı üzerinde, böyle ajanlık olmaz. Bir ajan Yasin Hayal’i alıp oralara buralara, toplantılara götürmez. Bunun adı YİE olmaz. Böyle bir elemanlık sistematiğimiz yok bizim. Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast’ı cinayete azmettirmiştir. ‘Arkamız sağlam’ lafı cinayet için sağlam bir motivasyon olmuştur. Erhan Tuncel boşuna İstihbarat Daire Başkanlığı makamında ağırlanmamıştır. Ogün Samast, Hrant Dink’i öldürdüğünde gerçekten kahraman olacağına inandırılmıştır.”
36- 2019’da bu davada ilerleme kaydedildi mi?
Mart, Temmuz, Eylül ve Kasım aylarında davayla ilgili üçer gün süren duruşmalar yapıldı. Duruşmalarda bugüne kadar dinlenmemiş, ayrıntılı açıklama yapmamış pek çok sanık ve tanık konuştu. Şubat ayında bu davanın üç günlük yeni duruşması yapılacak. Bu duruşmada, Hrant Dink’le, İstanbul Valiliği’nde görüşen MİT mensuplarının tanık olarak dinlenip dinlenmeyecekleri konusunda karar verilecek.
37- Duruşmalarda bu konu gündeme geldi mi, kim ne söyledi?
Dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergün Güngör, duruşmada dinlendi. Dink’i İstanbul Valiliği’ne davet eden Güngör, bu görüşmenin MİT’in talebiyle yapıldığını, MİT’ten de Genelkurmay Başkanlığı’nın talepte bulunduğunu anlattı. Güngör, şunları kaydetti:
“Hrant Dink’le yaptığımız görüşme MİT Bölge Başkanlığının talebiyle yapıldı ve azınlıklardan sorumlu olduğum için benim odamda yapıldı. Görüşmeden önce dönemin Ermeni Patriği Mutafyan’ın Ermenilere ait kurumlara dönük tehditler olduğu ve gereğinin yapılması için başvuruda bulunmuştu. Emniyet gerekli çalışmaları yaptı. İnternetten, bomba yapım teknikleri anlatan ve ardından Ermeni kurumlarının adreslerini yayınlayan bir kişi yakalandı ve tutuklandı. Daha sonra Hrant Dink, Sabiha Gökçen haberini yayınladı. Basında geniş yer aldı, infial uyandırdı. MİT Bölge Başkan Yardımcısı Özer Yılmaz ve MİT görevlisi Handan Selçuk, yanıma gelerek Hrant Dink’le görüşme yapılmasını arzu ettiklerini söyledi. Güvenlik ve azınlıklardan sorumlu olduğum için benim odamda yapılmasını istediklerini söylediler. Vali Güler‘i aradım. Kendisi olur verdi ve bunun üzerine görüşme yapıldı. MİT görevlileri yanımdayken, Dink’i aradım ve yaptığı haberle ilgili bilgi ve belgeleri görmek istediğimi, sohbet etmek istediğimizi söyledim. Ertesi gün görüşme yapıldı. MİT’çiler kendilerini akrabam olarak tanıtmamı istedi, akrabam olarak tanıttım. Ben haberin infial yarattığını söyledim. Bazıları tarafından çarpıtılabileceğini, Ermeni kurumlarının hedef alınabileceğini söyledim. Ardından MİT’ten Özer Bey benzer şeyleri söyledi. Görüşme sonunda Hrant Dink, elindeki evrakları bıraktı. Evrakları MİT görevlileri aldı. Nezaketli bir görüşmeydi. Kesinlikle tehdit, gözdağı verme gibi bir durum söz konusu değildi. Görüşmeden sonra Vali Güler’e gidip görüşmeyle ilgili bilgi verdim.”
Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, duruşmada Güngör’e Dink’le yapılan görüşmenin Genelkurmay Başkanlığı tarafından istendiğini söyleyip bu konuda bilgi sahibi olup olmadığını sordu. Güngör, “Evet. Genelkurmay Başkanlığı tarafından MİT aranmış. Ama kim aramış, nasıl görüşmüşler onları bilmiyorum. Süreçten haberim yok” diye cevapladı.
38- Duruşmalarda, Dink’in öldürülmesinden sonra yaşananlara ilişkin bilgi ya da ifade verildi mi?
Dönemin İstanbul İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı olan, Samsun İl Emniyet Müdürü Vedat Yavuz da çarpıcı bir ifade verdi. Yavuz, şunları söyledi:
“Cinayetten sonra Ramazan Akyürek, beni Samsun’a gönderdi. Bunun sebebi müfettişlerin Trabzon’a gitmesiydi. Cinayet işlendiği tarihte operasyonel ve personel birimleri bana bağlıydı. Dink cinayetini televizyonda alt yazıdan öğrendim cinayet sonrasında en ufak bir bilgime başvurulmadı ne yapılması hususunda da bir bilgilendirme yapılmadı bana. Cinayetten sonra 2 Şubat 2007’de İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek bana, ‘yanına birini al, acele Samsun’a git’ dedi. Operasyon şube müdürünü yanıma alayım dedim, olmaz dedi. Ali Fuat Yılmazer’i alayım dedim, olmaz dedi. Para pul işlerine bakan daire başkan yardımcısını, Bekir’i al dedi. Ben özel kalemi aradım. Komiser ben daha konuşmadan biletinizi aldım dedim. Bekir’i aradım, ben daha konuşmadan ‘hazırım’ dedi. Yolda Akyürek’i aradım gidiyorum ne yapacağız diye sordum. ‘Gidin arkadaşlara moral verin’ dedi. Trabzon’a gidecek miyiz dedim, hayır dedi. Gidip personeli topladık, ne yaptınız, ne yapıldı diye konuştuk, çayımızı içtik. Başkanı aradım. ‘İş bitti’ dedim. ‘Kalın. Jandarma Komutanına gidin’ dedi, ‘MİT’e gidin’ dedi. Gittik görüştük. Ziyaret amaçlı. Sonra aradım dönüyoruz dedim. Dedi bugün de kalın. Sonra öğreniyorum ki, cinayet işlendikten sonra mülkiye müfettişleri Trabzon’a gidiyorlar. Sonra biz dönüyoruz müfettişler gidiyor.”
39- Kamera görüntüleri konusunda nasıl bir ifade verildi?
Cinayet sırasında Dink’in uğradığı Akbank şubesinin müdürü Hamza Bülent İlkehan da Akbank Pangaltı Şubesi’nin güvenlik kameralarının öğleden önceki kısmının bulunamaması konusunda, “Cinayet günü 7-8 kere farklı sivil polislere görüntü verdim. Polisler tutanak imzalamaktan kaçındı ve sadece bir kere tutanak imzaladı. Görüntülerde teknik sorun yoktu ve kameralar çalışıyordu” dedi.
40- 2020 yılında davada ne gibi gelişmeler yaşandı?
2020 yılında ilk üç günlük duruşma maratonu Şubat ayında yapıldı. 103, 104 ve 105. duruşmalarda, cinayet işlendiğinde Trabzon Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdür Yardımcısı olan Âdem Sağlam, cinayet döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü TEM Daire Başkanı olan Ahmet Selim Akyıldız, cinayet döneminde Samsun İl Jandarma Komutanı olan Serdar Yücel, suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle 66 yıl hapis cezası alan Yakup Kürşat Yılmaz, İstanbul Jandarma Komutanlığı Aşırı Sağ Tim Komutanı Serkan Özel tanık olarak dinlendi.
Cinayet işlendiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü TEM Daire Başkanı olan Akyıldız ise “Cinayetin öncesine ilişkin bilgim yok. Olayın olduğu gün dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile birlikte İstanbul’a, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın makamına gittik. Cerrah bizi bilgilendirdi. İlk etapta olay yerinde görüntü elde ettiklerini onların üzerine çalıştıklarını söyledi” diye konuştu. Akyıldız, kendisine cinayetle ilgili istihbari bilginin cinayetten sonra yapılan 19-20-21 Ocak’taki toplantıda verilmediğini söyledi. Akyıldız, “Bilgi verilmemişti, verilmiş olsa korunması için yazı yazardık” dedi.
Organize suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz ise bir otelde görüştüğü, hakimlik yaptığını belirttiği Ömer Küçükyurt ile Hüseyin Albay ve İsmail Issız isimli kişilerin kendisine Hrant Dink’in fotoğrafını göstererek öldürülmesini teklif ettiklerini söyledi. Yılmaz, “Gel bizim mafyamız ol. Bunu öldürt, yakalanan kişiyi Avrupa’ya gönderirsin dediler. Ben de ‘Bu işte yokum, sizde bu işe girmeyin, bu vatan hainliğidir. Türkiye’yi zor duruma sokar. Amerikan oyunlarına gelmeyin’ dedim. Kabul etmedim” dedi. Kürşat Yılmaz, “Cinayetten sonra cezaevinde Erhan Tuncel benimle görüşmek istedi. Avukatıma görüşmesini söyledim. Ama cezaevi idaresi görüştürmedi” diye konuştu.
Duruşmada, avukat Bakırcıoğlu, MİT mensuplarının tanık olarak dinlenilmesini talep etti.
41- Bu talep kabul edildi mi, sonraki duruşmalarda neler yaşandı?
Davanın, 107, 108 ve 109. duruşmaları 7-8-9 Temmuz’da görüldü. Duruşma öncesinde Hrant Dink davasına bakan mahkeme heyeti beşinci kez değişti. Heyetin başkanlığına CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu tweetleri nedeniyle yargılandığı davada 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasına mahkum eden İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski başkanı Akın Gürlek getirildi.
Yeni heyet, dönemin MİT görevlileri Özel Yılmaz, Handan Selçuk ve Hüseyin Kubilay Günay’ın tanık olarak dinlenmeleri talebini dosyaya katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddetti. MİT İstanbul Bölge Başkanı Ahmet Köksoy’un ise tanık olarak dinlenilmesine karar verildi.
Ancak 16 Eylül’de yapılan sonraki duruşmada, mahkeme, Köksoy’u da dinlemekten vazgeçti ve esas hakkındaki görüşünü açıklaması için dosyayı savcılığa verdi.
42- Savcılık, hangi cezaları talep etti?
15 Aralık’ta yapılan duruşmadan bir gün önce Savcı Muhammed İkbal Anar esas hakkında mütalaasını açıkladı. Savcı Anar bir kısım sanıklar için beraat, bir kısım sanıklar için “FETÖ üyeliği”, bir kısım için “FETÖ yöneticiliği” ve bir kısmı içinse “görevi ihmal” suçlamalarından ceza istedi.
15 Aralık’taki duruşmada ise mahkeme, Dink ailesi avukatlarına esas hakkındaki görüşe karşı beyanlarını hazırlamak için sadece iki gün verdi. İtiraza rağmen mahkeme, kararını değiştirmedi.
43- Savcı, kimleri cinayetten sorumlu tuttu, kimlerin sadece görevlerini ihmal ettiklerine karar verdi?
Faili belli sitesinde yer alan duruşma tutanağı ve notlarına göre; savcı, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç, cinayetin işlendiği sırada İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah ve cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler için “görevi kötüye kullanma” suçundan, cinayetin işlendiği dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay’ın “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin işlendiği sırada Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Faruk Sarı hakkında “silahlı örgüt üyeliği”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında ve işlendiği sırada Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz hakkında ise “Anayasa’yı ihlal”, “kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “görevi kötüye kullanma”, “örgüte yardım” suçlarından, cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon Emniyet Müdürü olan, cinayetin işlendiği zaman ise İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’in “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında İstihbarat Daire Başkanı olan Sabri Uzun’un ise görevi kötüye kullanma suçundan, cinayetin işlendiği sırada TGRT televizyonu muhabiri olan Ercan Gün hakkında “Anayasa’yı ihlal” ve “silahlı örgüt üyeliği’” suçlarından ceza talep etti.
Savcı mütalaasında yurtdışında (firari) bulunan sanıklardan Adem Yavuz Arslan, Coşgun Çakar, Ekrem Dumanlı, Fetullah Gülen, Halil İbrahim Koca, Mehmet Akif Yılmaz, Mehmet Faruk Mercan, Metin Canbay, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Yılmaz Angın, Yunus Yazar ve Zekeriya Öz’ün dosyasının tefrik edilerek haklarındaki yargılamanın ayrı bir esas numarasıyla yapılmasını talep etti.
12 Mart’ta Düzce’de uğradığı silahlı saldırıda ölen emekli jandarma istihbaratçı astsubay Şeref Ateş’in üzerine atılı “Kasten öldürme, silahlı terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından açılan kamu davasının düşürülmesini isteyen savcı Anar, sanıklardan Adem Sarıgöl, Adnan Acar, Atilla Güçlüoğlu, Cevat Eser, Metehan Kadir Yıldırım, Muhammer Ay, Niyazi Malkoç, Rahmi Özer, Resül Kütükoğlu, Tefik Cantürk ve Ünsal Gürel’in beraatını istedi.
Savcı Abdullah Dinç, Ahmet Çetiner, Ahmet Faruk Aydoğdu, Birol Ustaoğlu, Eyüp Temel, Hacı Ömer Ünalır, Hasan Durmuşoğlu, Hüseyin Yımaz, Mikdat Özbek, Murat Bayrak, Musa Yıldırım, Mustafa Küçük, Önder Araz’ın bazı suçlardan beraatını isterken bazı suçlardan da cezalandırılmasını talep ederken, Ali Poyraz, Ali Barış Sevindik, Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Ercan Demir, Ergün Yorulmaz, Gazi Günay, Hacı Şefik Şimşek, Hamdi Egbatan, Hamza Celepoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Mehmet Ali Özkılıç, Metin Balta, Metin Yıldız, Muharrem Demirkale, Muhittin Zenit, Okan Şimşek, Onur Karakaya, Osman Gülbel, Özkan Mumcu, Şükrü Yıldız, Tamer Bülent Demirel, Veysal Şahin, Volkan Şahin, Yakup Kurtaran, Yavuz Karakaya, Yusuf Bozca, Yüksel Avan’ın ise üstlerine atılı suçlardan cezalandırılmasını istedi.
44- Savcının talep ettiği cezalar ne anlama geliyor?
Dava uzun bir süredir Dink cinayetinin FETÖ tarafından tasarlanarak gerçekleştirildiği tezi üzerinden ilerliyor. Dink ailesi ise sadece FETÖ mensuplarının değil, dönemin emniyet İstanbul emniyet yetkililerinin de eşit sorumluluğu bulunduğunu savunuyor. Ancak savcının görüşü, cinayetin tamamen FETÖ organizasyonu olduğu tezi üzerinden yazılmış. Cerrah, Güler gibi isimler sadece “görevi kötüye kullanmakla” suçlanıyor. Dink’le ilgili istihbaratı almalarına rağmen gerekli korumayı sağlamayan, öncesinde Dink’i aldığı tehditlere rağmen korumayan isimlerin cinayetten habersiz oldukları varsayılıyor.
45- Dink ailesi avukatlarına neden sadece iki gün süre verildi?
Mahkeme, davayı, 2020’de sonlandırmak niyetini taşıyordu. Bu nedenle Dink ailesinin avukatlarının ısrarlarına rağmen avukatlara sadece iki gün süre verildi ve duruşma 17 Aralık’a ertelendi. 17 Aralık’taki duruşmada, Avukat Bakırcıoğlu, ““Hrant Dink cinayetine dair 14 yıldır sürmekte olan yargılamada katılan taraf olarak maddi gerçeğin ve hakikatin açığa çıkarılmasına yönelik davanın esasına ve savcılık makamının mütalaasına ilişkin beyanlarımızı sunmak için talep ettiğimiz süre mahkemeniz tarafından tarafımıza verilmemiştir. Sanık savunmalarının tanık beyanları ve deliller ile birlikte değerlendirilmesini içerecek şekilde beyanlarımızı tarafımıza tanınan iki günlük sürede sunmamızın dava dosyasının kapsamı dikkate alındığında olanaklı olmadığı ve bu sürede sunacağımız bir görüşün de herhangi bir ciddiyet içermeyeceği açıktır” dedi ve beyanda bulunmadı.
Mahkeme heyeti, duruşmayı 22 Aralık gibi yakın bir tarihe erteledi.
46- 22 Aralık’taki duruşmada neler yaşandı?
Bu duruşmada, mahkeme, sanıkların esas hakkındaki görüşlerini açıklamasından sonra Dink ailesinin avukatlarının beyanlarının alınacağını açıkladı ve savunmalara geçildi. 22-23 ve 24 Aralık’ta sanıkların savunmaları alındı. Mahkeme, savunmaların alınmasına 6, 15 ve 22 Ocak’ta devam edileceğini açıkladı.
47- Duruşmalar sürerken, karar aşamasına yaklaşılmışken kimler, neden tutuklandı?
6 Ocak’taki duruşmada, cinayetin işlendiği dönemde Trabzon jandarmasında görev yapanlardan Veysal Şahin ve Volkan Şahin’in yeniden tutuklanmasına karar verildi. Cinayet hazırlığından Trabzon’da Coşkun İğci aracılığıyla haberdar olan Veysal Şahin ve Volkan Şahin hakkındaki kuvvetli suç şüphesi, tutukluluk süresi azlığı ve adli kontrolün yeterli olmayacağı değerlendirilerek tutuklama kararı verildiği öğrenildi. Her iki isim, cinayetin işleneceğini önceden bilmek ve gereğini yapmamakla suçlanıyor. Bu iki isimden sonra aynı gerekçeyle hakkında tutuklama kararı olan astsubay Okan Şahin de tutuklandı.
48- Sonraki duruşmalarda neler yaşandı?
Sanıklar savunmalarını yapmaya devam etti. Dink ailesinin kovuşturmasının genişletilmesi talepleri ise dikkate alınmadı.
49- Davanın en kritik isimlerinden olan Akyürek savunma yaptı mı?
Evet. 1 Şubat 2021’deki duruşmada ifade veren Akyürek, savunmasında jandarmayı ve İstanbul Emniyeti’ni suçlayarak şunları söyledi:
“Belge yok etmedim, sahte belge üretmedim, kimsenin ölmesini istemedim, emniyet dışında başka hiçbir yerde görevde olmadım. Elde edilen istihbari bilginin vakıf olduğum gün Daire Başkanlığı’na ve İstanbul’a bildirilmesini sağladım. Dink 2004’ten beri hedef alınmış biridir. Bunlardan biri de Yasin Hayal’di. Hayal cezaevinden çıkınca fiziki, teknik takip ve yardımcı istihbarat elemanı ile takip ettik. Hayal ile ilgili bilgiyi edinildiği gün paylaştık. Sonrasında Erhan Tuncel’in YİE’likten çıkarılması ve diğer olumsuz gelişmelerde ben Trabzon’daki görevimde değildim. İstanbul Emniyeti Hrant Dink’e yönelik gelişmeleri biliyordu. Trabzon’dan 11 ay önce gelen resmi yazıya cevap vermediler. Onu korumadılar. Bense cinayetten üç ay önce 81 ile imzamla tamim gönderdim. Benim hiçbir ihmalim söz konusu değildir. Bu istihbarata ilişkin gelişmeleri takip etmek İl Emniyet Müdürlerinin görevidir. 8 Mayıs 2006’da Trabzon’dan ayrıldım. Cinayet hazırlığına ilişkin aldığı istihbaratı bildirmeyen Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz’dür, ben değilim. Hrant Dink ile ilgili eylem haberinin yollanmasından 3 ay sonra ben daire başkanı oldum. Bana operasyon talebi gelmemiştir. Hrant Dink konusu hiç gündeme gelmedi. Koruma kararı da ancak illerde alınabilir. İstanbul Valisi sorumluluğundadır. İstanbul Emniyeti’nin Hrant Dink konusunu koruma komisyonuna intikal ettirmesi gerekirdi. Hrant Dink yazılar yazdı. İstanbul’da bu tehdit atmosferi varken ve Trabzon’dan cinayet hazırlığı bilgisi gelmişken Muammer Güler, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler bütün bu süreçte İstanbul’da görevdeydi. Kutsal bildiğim her şey adına yemin ederim ki savcının benimle ilgili kurgusu yalandır. Dink’in öldürülmesinde hiçbir dahlim, onun öldürülmesi için ortam hazırlamam iftiradır. Dink’in öldürülmesi ile ilgili bir irtibatım olmadı. Bu davada bazı kamu görevlileri kusurludur ve cezalandırılmalıdır. Ancak ben altı yıldır cezalandırılıyorum. Daha fazlasını yapsaydım da Dink hayatta olmazdı. Bu dava Dink’in sorumlularının cezalandırılmasından çok uzaklaştı.”
49- Mahkeme, davayı ne zaman karara bağladı?
Mahkeme, 26 Mart’ta yapılan duruşmada kararını açıkladı. 37 kişinin beraatine karar veren mahkeme, 26 sanığı hapse mahkûm etti. Mahkûm edilenlerden Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Bir bölüm sanığın dosyası ise ayrıldı.
50- Hangi isimler beraat etti?
Beraat eden aralarında Dinç, Güler, Cerrah gibi tartışılan sanıkların da bulunduğu isimler şöyle:
“Adem Sarıgöl, Adnan Acar, Atilla Güçlüoğlu, Muhammer Ay, Metehan Kadir Yıldırım, Niyazi Malkoç, Cevat Eser, Rahmi Özer, Resul Kütükoğlu, Tevfik Cantürk, Ünsal Gürel, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Hacı Şefik Şimşek, Eyüp Temel Ahmet Çetiner, Birol Ustaoğlu, Sabri Uzun, Hüseyin Yılmaz, Ali Poyraz, Mikdat Özbek, Hamdi Egbatan, Mustafa Küçük, Ergün Yorulmaz, Musa Yıldırım, Hacı Ömer Ünalır, Reşat Altay, Ali Barış Sevindik, Murat Bayrak, Tamer Bülent Demirel, Yusuf Bozca, Yüksel Avan, Hamza Celepoğlu, Engin Dinç, Ercan Demir, Ahmet İlhan Güler, Muhittin Zenit ve Celalettin Cerrah.”
51- Kimlerin dosyası ayrıldı?
Firari durumda olan dosyaları ayrılan 13 isim şunlar:
Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, Ekrem Dumanlı, Metin Canbay, Yunus Yazar, Faruk Mercan, Adem Yavuz Arslan, Halil İbrahim Koca, Yılmaz Angın, Mehmet Akif Yılmaz, Ömer Faruk Kartın, Coşgun Çakar ve Serkan Şahan
52- Kimler hapse mahkûm edildi?
Hapis cezası alan isimler ve verilen cezalar şöyle:
Ercan Gün: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 10 yıl hapsine,
Abdullah Dinç: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapsine,
Ahmet Faruk Aydoğdu: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapsine,
Hasan Durmuşoğlu: “ihmali davranıştan” 12 yıl 6 ay, “resmi belgeyi yok etmek” suçundan da 3 yıl 9 ay hapsine
Bekir Yokuş: “insan öldürme suçuna yardım etme”den 10 yıl hapsine,
Önder Araz: “resmi belgeyi yok etmek” suçundan 3 yıl 9 ay hapsine,
Şükrü Yıldız: “örgüt içinde hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan 3 yıl 9 ay hapsine
Metin Balta: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 6 yıl 8 ay hapsine,
Mehmet Uçar: “resmi belgeyi yok etmek” suçundan 3 yıl 9 ay hapsine, diğer suçlamalardan beraatine
Mehmet Ali Özkılıç: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7 yıl 6 ay, “suçluyu kayırmak” suçundan 1 yıl 18 ay hapsine
Osman Gülbel: “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 16 yıl 8 ay hapsine,
Yakup Kurtaran: “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7 yıl 6 ay hapsine,
Yavuz Karakaya: “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan müebbet hapsine, “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle adam öldürmek” suçundan da 12 yıl 6 ay hapsine
Mehmet Ayhan: “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 12 yıl 6 ay hapsine, “resmi belgeyi yok etmek ” suçundan da 3 yıl 9 ay hapsine,
Onur Karakaya: “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 12 yıl 6 ay hapsine, “resmi belgeyi yok etmek ” suçundan 3 yıl 9 ay hapsine,
Faruk Sarı: “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 12 yıl 6 ay hapsine, “resmi belgeyi yok etmek ” suçundan da 3 yıl 9 ay hapsine,
Muharrem Demirkale: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle insan öldürmek” suçundan müebbet hapsine, “Anayasal düzeni ortandan kaldırmaya teşebbüsten” de müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Okan Şimşek: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle insan öldürmek” suçundan 25 yıl hapsine, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 3 yıl 4 ay hapsine,
Veysal Şahin: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle insan öldürmek” suçundan 25 yıl hapsine, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 3 yıl 4 ay hapsine,
Gazi Günay: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle insan öldürmek” suçundan 25 yıl hapsine, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 3 yıl 4 ay hapsine
Özkan Mumcu: “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 7 yıl hapsine
Ali Fuat Yılmazer: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle adam öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsine, “resmi belgeyi yok etmek” suçundan da 4 yıl 6 ay hapsine
Ramazan Akyürek: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle adam öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsine, “resmi belgeyi yok etmek” suçundan 5 yıl 7 ay 15 gün hapsine, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 7 yıl 6 ay hapsine
Metin Yıldız: “resmi belgede sahtecilik” suçundan 3 yıl 4 ay hapsine
Ali Öz: “başkasını araç olarak kullanmak suretiyle insan öldürmek” suçundan 25 yıl hapsine, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 3 yıl 4 ay hapsine
Volkan Şahin: ”kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 12 yıl 6 ay hapsine.
53- Dink ailesi kararı nasıl değerlendirdi?
Kararın ardından ailenin avukatı Hakan Bakırcıoğlu, “Hrant Dink’e yönelik linç kampanyasını örgütleyenler hakkında iddianame düzenlenmedi. Bu cinayette sorumluluğu olan, iştirak eden devlet görevlilerinin önemli bir kısmı hakkında iddianame düzenlenmedi. Ve soruşturmada esas olarak cinayetin kararını kimlerin verdiği ve hangi süreçlerden geçirilerek bu cinayetin işlendiği somut olarak açığa çıkarılmadı. Sınırları ve kapsamı belirlenmiş olan bu davada verilen karar önemli ölçüde hatalar içeren bir karardır. 2012 yılında da yine bu mahkeme tarafından verilen bir karar olmuştu ve bu karar Yargıtay tarafından 2013 yılında bozulmuştu. Bugün Hrant Dink cinayetini tam olarak açığa çıkarmayan, cinayette sorumluluğu olan birçok kişinin beraatı ile sonuçlanan ve sorumlular hakkında hüküm kurmayan bu karar da bozulacaktır. Biz bu karara itiraz edeceğiz, yargılamanın hakkıyla yapılması için sonuna kadar zorlayacağız.”
Dink ailesi de yaptığı açıklamada kararı şöyle eleştirdi:
“Hrant Dink 19 Ocak 2007’de, İstanbul’un göbeğinde, gazetesi Agos’un önünde arkasından sıkılan iki kurşunla kalleşçe öldürüldü.
Cinayet; Genelkurmay’ın, siyasilerin, yargının, medyanın ve bazı devlet güdümlü sözde sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu üç yıl süren bir hedef gösterme ve tehdit sürecinin sonunda gerçekleşti.
Öldürülmeden bir hafta önce, öldürülen kişi yazdığı “Neden hedef seçildim?” yazısıyla hepimize bir not bıraktı ve yaptığı son konuşmalarında “Bu devletin derinliğinin bana haddimi bildirme operasyonudur.” sözleriyle açıkladı. Hrant Dink’in bu son yazısında bahsettiği hiçbir olay, kişi veya ilişki 14 yıldır soruşturmaya dâhil edilmedi. Üstelik de yazısında tanıklığı ve sezgileriyle bahsettiği birçok şey, sonrasında belgelerle de ispat edilmişken…
Operasyon öldürmeyle son bulmadı; ihmal, örtbas, delil karartma ve yanlış yönlendirmelerle devam etti.
Bütün bu mekanizmayı ele almayan bir yargılamanın bizi de kamuoyunu da ikna etmesi mümkün değil.
Bugün verilen karar bu hakikatten oldukça uzak. Kendi içinde dahi orantısız bazı beraat ve ceza hükümlerini anlamak da anlatmak da oldukça güç. Hele bazı kararlar var ki; sanki kötülüğün kendisi değil adeta sızması cezalandırılmış izlenimi veriyor.
Yargılamanın geldiği noktada, 15 Temmuz 2016’da alçakça bir harekâtla yüzlerce insanımızın ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına sebep olan, FETÖ olarak tanımlanan odakların 2007’de Hrant’ımızı da öldürmüş olduğu söyleniyor.
Eğer bu doğruysa, başından beri olması için gayret gösterdiğimiz, talep ettiğimiz etkili soruşturma zamanında yapılsaydı, neredeyse 10 yıl sonra bu kadar canımızı yitirmeyecektik. Bu durumda, Hrant Dink cinayetinin zamanında soruşturulmuş olmamasının hesabının yüzlerce insanın ailesine, yakınlarına verilmesi gerekmez mi?
Yargının itibarının yerlerde gezindiği bugünkü ortamda hangi mahkemeden adil bir karar çıkabilir ki? Bu ortam elbette suçlular için rahatlatıcıdır… Maalesef, bugün de Hrant Dink’in hedef gösterildiği ve cinayetin işlendiği yıllarda hâkim olan iklim ve ideolojinin benzeri hâkim. Böyle bir ortamda hangi hakikat ve adaletten bahsedilebilir? Bugün herhangi biri çıkıp “Hrant Dink’in öldürülmesinde Ermeni olmasının etkisi yok” diyebilir mi? Bu mekanizmanın kılcal damarlarına kadar işlemiş ırkçılık nasıl inkâr edilebilir?
Bu dava bu haliyle kapatılıp, yılların derin devlet mekanizmasına FETÖ deyip geçilir ve etkili bir soruşturma yürütülmezse, bundan sonraki yıllarda kaybedilecek başka canların sorumluluğu kimin olacaktır? Katil nasıl bir çocuktuysa, FETÖ de Ergenekon da çocuk. Mekanizma ise çok daha yaşlı. Bu mekanizmanın başka canlar almaya devam etmesine müsaade edilmemeli.
Bir an önce şeffaflık, demokrasi ve hukuk ikliminin tesis edilmesi hepimiz için hava gibi, ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç. Nihayetinde umulan şey bir yüzleşme: Toplumun bu suçla yüzleşmesi, suçlunun suçuyla yüzleşmesi ve kurumların gerekli dersi çıkarması.
Biz ailesi olarak, arkadaşları ve avukatlarıyla, Hrant Dink’in tabutuna omuz vermiş dostlarımızın da gücüyle; anlama, anlatma çabamızı ve hukuk mücadelemizi asla bırakmayacağız. Ta ki tüm mekanizma açığa çıkarılıp bir daha kullanılmayacak hale getirilene kadar.”
54- İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında hangi değerlendirmeleri yaptı?
Gerekçeli kararda, cinayetin tamamen Fetullah Gülen cemaati tarafından planlanıp işlendiği belirtilerek, şu yorumlar yapıldı:
“En başından itibaren örgütsel işbirliği içerisinde yürütülen sözde soruşturmaların FETÖ/PDY Silahlı Terör örgütü tarafından mensupları eliyle 2007 yılında işlenen söz konusu cinayet öncesinden tasarlanıp adım adım yürürlüğe konulmak suretiyle gerçekleştirilmiştir.
55- Kararda, İstanbul Emniyeti’ndeki isimlerin gelen istihbarata rağmen beraat etmeleri nasıl açıklandı?
Kararda, diğer devlet görevlilerinin de FETÖ tarafından olayla ilgili gibi gösterilmeye çalışıldığı kaydedildi. Kararda, şöyle denildi:
“Cinayetin örgütsel hedefe ulaşmak adına faillerinin azmettirilip teşvik edilmesi, cinayetin önlenmesini sağlayacak delillerin, haber mekanizmalarının ve raporların gizlenmesi, cinayet anına değin faillerin takip edilip işlenmesinin sağlandığı, cinayet sonrası delillerin karartılarak örgütün izlerinin temizlendiği, örgüt yayın araçları üzerinden belli bir amaca yönelik yapılan yayınlarla amaca yönelik dejenere edilmiş bilgilerle devlet kurumlarının cinayetle irtibatlandırıldığı anlaşılmıştır. Örgüt mensubu sanıklardan Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Faruk Sarı’nın örgütün çıkarlarını gözeterek birlikte hareket ettikleri, konumları itibariyle gereken tedbirleri alıp müdahale etmek yerine cinayetin gerçekleşmesini, bunun öncesi ve sonrasında bilgi, kayıt ve belgelerin yok edilmesini sağladıkları anlaşılmıştır. Planlı İstihbarat Operasyonları (PİO) uygulaması ve İstihbarat Dairesi Başkanlığında bulunan İstihbarat Değerlendirme Projesi (İDP) kayıtları ile tüm istihbarat ağının bulunduğu bilgi havuzuna ilgili verilerin kaydedilmesi işlemlerini yapmadıkları, yapılan kaydı da cinayetin hemen sonrasında sildikleri tespit edilmiştir.
56- Kararda, Dink’in öldürülmeden önce takibe alındığı tespiti yapıldı mı?
Evet. Gerekçeli kararda, cinayetten önce keşif yapıldığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:
“Olay tarihlerinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde Tim Komutanı Yüzbaşı olarak görevli olan 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasında Jandarma Genel Komutanlığı’nda yaralı vaziyette ele geçen ve hakkındaki yargılamada “darbeye teşebbüs” suçundan mahkumiyetine hükmedilen örgüt mensubu sanık Muharrem Demirkale’nin maktulün ev ve işyerlerinin cinayet öncesinde emri altındakilerce keşfinin yaptırıldığı anlaşılmıştır.”
57- Karar temyiz edildi mi?
Evet. Dink ailesi, karara itiraz etti ve dosyayı istinaf mahkemesine taşıdı. Dilekçede şu ifadeler kullanıldı:
“Cezalandırılmalarına karar verilmesi gereken sanıkların bir kısmının beraatine ve bir kısmı hakkındaki davanın zamanaşımı nedeni ile düşürülmesine ilişkin karar verilmesi, sanıkların bir kısmı hakkında düşük cezalara hükmedilmiş olması ve yanı sıra yargılama esnasında toplanmasını talep ettiğimiz delillerin tamamı toplanmadan karar verilmiş olması nedenleri ile İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararı hatalı ve hukuka aykırı olmuştur.”
58- İstinaf mahkemesi itirazı reddederse karar kesinleşecek mi?
Hayır. Dink ailesinin daha sonra davayı Yargıtay’a da taşıma hakkı bulunuyor. Ancak istinaf mahkemesi itirazı reddeder ve temyiz aşamasında da Yargıtay bu kararı yerinde bulursa, yerel mahkemenin hükmü kesinleşecek. Buna rağmen Anayasa Mahkemesi’ne eksik soruşturma ve kovuşturma gerekçesiyle yeniden başvuru hakkı da bulunuyor.
59- Ailenin açtığı tazminat davası karara bağlandı mı?
Danıştay, Hrant Dink cinayetinde İçişleri Bakanlığı’nın hizmet kusuru olduğu gerekçesiyle mahkemenin verdiği 1 milyon 66 bin liralık tazminat kararını geçtiğimiz aylarda onadı. Ancak bu tazminat sorumlulara henüz rücu edilmedi.
60- Bütün sürece bakıldığında Dink ailesinin beklentisi karşılandı mı?
Hayır. Aile, cinayete giden sürecin de yargılamanın konusu yapılması ve Dink’in hedef hâline getirildiği süreçte rol oynayanların da yargılanmasını istiyor.
Dink ailesinin avukatlarından Fethiye Çetin’in “Utanç duyuyorum” kitabında, bu süreçte yapılanlar ve yapılmayanlar çok net biçimde anlatılıyor. Telefon kayıtlarına yer verilen kitapta, Yüzbaşı Nejat Mete adlı subayın, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği temsilcisine, Dink öldürüldükten bir gün sonra, 20 Ocak 2007’de telefonda “Bizim arkadaşların işi mi dün zıbartılan adam” diye sorduğu, “Bizim arkadaşlar” cevabını alınca “Elleri dert görmesin” dediği belirtiliyor. “Hrant Dink bizim savaştığımız adam” diyen “akademisyen” Ümit Sayın’a “Bu arada Hrant’ı beraat ettirecekler herhalde” diyen Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu Binbaşı Ogan Türkmen’in sözlerine de kitapta yer veriliyor. Agos gazetesi yöneticilerinin yargılandığı mahkemenin hakimi Hakkı Yalçınkaya’nın, Dink’i hedef gösteren isimlerden avukat Kemal Kerinçsiz’e telefonda, “Bir isteğin, bir emrin var mı abi?”, “Vatan hainlerinin bir engeli varsa, o da bizim Kemal abidir” dediği aktarılıyor. Bu nedenle hakkında HSYK’nın soruşturma bile açmadığı vurgulanıyor. Dink ailesinin elinde buna benzer onlarca örnek var. Aile, bu konuda yaptığı başvuruların sonuçlanmasını bekliyor. Kamera kayıtlarından kayıp olanların hâlâ ortaya çıkartılamadığına, bu kayıtları kaçıranların da bulanamadığına dikkati çekiyor. Aile, kamu görevlilerinin yıllarca korunmasını sağlayanların da yargılanmasını talep ediyor. Anayasa Mahkemesi de bu konularla ilgili başvuruyu karara bağlamadı.