LaWje, Hakkâri bölgesindeki müzik kültürünü kendi gönüllerini ve sanatlarını ekleyerek yeniden yorumlayan bir grup. Kürt müziğinde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşan klasikleşmiş eserlere taze bir nefes getiren LaWje’nin çekirdek kadrosunu Ali Tekbaş, Ali İmran Erin ve Serhat Bostancı oluşturuyor.
Dengbej sesleriyle yoğrulmuş çocukluklarının ve Kürtçe ‘şarkı’ anlamına gelen ‘stran’ kelimesinin verdiği esinle LaWje ismini alan grup, çok yönlü bir kültüre ev sahipliği yapan Hakkâri bölgesine ait en eski eserleri derleyerek çalışmalarına başlamış.
Çocukluk yıllarından beri arkadaş olan grup üyelerinin uyumu şüphesiz icralarına da yansıyor ve ortaya dünya standartlarında ölümsüzlüğü yakalayacak eserler ortaya çıkıyor. Bir kilamı, stranı belki de onu bilen son kişiden duyup almak ve kayda geçirmek LaWje’nin müthiş müzik işçiliğini ortaya koyuyor.
Eserlerini dinlediğinizde teslim edeceksiniz; gerek yorum ve kullanılan enstrümanlarla gerek icralarında kullandıkları özel kıyafetler ve sahne tasarımıyla ve tabii ki solist Ali Tekbaş’ın sesiyle, köklerine sıkıca tutunarak göğe tırmanan bir grup LaWje.
Gazete Rüzgârlı olarak LaWje’yi, yeni çıkardıkları Ez Dê Te Hêlim şarkısı ve yaklaşan konser haberi vesilesiyle grubun solisti Ali Tekbaş’la konuştuk.
Bilmeyenler için bir de siz LaWje’nin yolculuğundan bahsedebilir misiniz? Kulak coğrafyasında uzun uğraş gerektiren titiz kazılar yapmaktasınız. Size Kürt müziğinin arkeologları desek abartmış olmayız bence, ne dersiniz?
Müzik, insanlık tarihine ve kültürlerine dair kesintisiz bir süreç sunar ve müziğin kökeni insanın tarihi kadar eskidir. Müzik soyut ve somut olarak hayatın her alanında kendine yer edinir. Gündelik yaşamın birçok alanını kaplar, insanın günlük yaşamında önemli rol oynar.
“Çalışmalarımızdaki itici güç köprüler kurmak”
Bu tanımdan yola çıkarsak, biz üç çocukluk arkadaşının yolculuğu, hayatlarımızda çok önemli bir yer kaplayan bu müziğe tanıklık etmeyle ve bu zenginliği kayıt altına almaya, öze uygun değişiklikler yaparak yeni nesle ulaşabilecek formlarda, bunları yeniden düzenleyip icra ederek bir nevi gelecek nesillerle köprü kurma isteği ile başladı. Bizler kendi anadilimizin ve kültürümüzün devamı niteliğinde olabilecek bu müzikal çalışmaları yaparken, yeni nesillere ilham olması ve onların kendi kültürlerinin farkına varmaları konusunu fazlaca önemsiyoruz. Geleceğimiz olan çocukların, gençlerin daha bilinçli ve yaratıcı fikirlerle donanması bizleri daha çok gururlandıracaktır. Bizler birilerinden bu bayrağı devir aldık ve bizden de birilerinin devir almalarını umut ediyoruz.
Köprü kurmak çabalarımız esnasında, en büyük motivasyonumuz da bu köklü, kendine has makamları, dansları, söyleme biçimlerini anlama isteğimizdi. Bu isteğimiz, hala tüm canlılığı ile devam ediyor, bu nedenledir ki hala derlemelerimize, araştırmalarımıza önem veriyor yaptığımız müziği çok hayati buluyoruz.
“Sözlü kültürün baskın olduğu coğrafyamızda ulaştığımız her fert bizim için çok kıymetli”
Yazılı kültürün olamaması ve daha çok sözlü kültürün baskın olduğu bu coğrafyada, bu müzikal zenginliğe tanıklık etmiş ve kendisi ile bu güne getirmiş, her yaşlı kadın ve her yaşlı erkeğin araştırılması ve kayıt altına alınması bizim için büyük buluşlardır.
Coğrafyamızda kazıdıkça gün yüzüne çıkartılabilecek ve birçok halkın birbirini etkileyerek, yaşam verdiği bu zengin mirastan izlerle dolu şarkılar, melodiler ve daha neler neler vardır. Bizler gerçek anlamıyla birer arkeolog olamayabiliriz fakat bir arkeolog kadar işimizi titiz ve disiplinli bir şekilde, kendi içgüdülerimize dayanarak, hassas bir yol izleyerek yürütmekteyiz.
İşimiz zor bunun farkındayız fakat en büyük avantajımız bu kültürün içinde doğmuş olmamız ve hala dengbejlerle bu geleneğe tanıklık ediyor oluşumuzdur.
2013’te Selige ismini verdiğiniz bir albüm yayınladınız. 13 eserden oluşan albüm bir arşiv niteliğindeydi. Kuruluş amacınızdan yola çıkarsak, bu albümü oluşturan çalışma süreciniz nasıl şekillendi. Eserlere nasıl ulaştınız? Geri dönüşler nasıl oldu?
“Ez pîrbûm dil pîrnabe” diyen dengbêjlerin her nağmesinden kendimize bir dünya yaratarak, birçok insanın buluştuğu divana verdiğimiz isim oldu Lawje. Seliqe albümümüzde bizler, sözlü kültürün bir şekilde kayıt altına alınması gerektiğini vurgulamaya çalıştık. Bunu yaparken de Hakkâri müzik geleneğinin Kürt müzik geleneği içindeki yerini de anlamaya çalıştık. Kuruluşumuzdaki temel amacımız buydu.
“Kadim zamanlardan bugüne gelen eserlerin izini sürdük”
Eserlere Hakkâri merkezden başlayarak civar köy ve ilçelerde derleme çalışmaları yaparak ulaştık.
Albüm repertuarını oluştururken, Hakkâri bölgesindeki müzikal formlardan örneklemeler yapmaya çalıştık. Kadim zamanlardan bu yana söylenen kilamları, heyranokları, şeşbendileri, narinkleri, serşokları, destanları, payizokları misafir edip sizlerle buluşturmak istedik.
Seliqe albümünü yapalı dokuz yıl oldu. Hala bizi heyecanlandıran geri dönüşler alıyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor. Seliqe albümü bizce bu anlamda yerini bulmuş bir albümdür.
Ali bey, sizin aynı zamanda stranların nasıl yorumlanması gerektiğine dair bir öğretme azminiz de mevcut. Şarkıların kaynakçası, söyleyişi, doğru telaffuzu ve bölgedeki müzik türlerine dair bir atölye çalışmanız var. Biraz bahsedebilir misiniz, atölyeniz nerede ve kimlere hitap ediyor?
Lawje’deki derleme çalışmaları ve bu çalışmaların deşifrasyonunda, oluşan bu hassasiyet, şarkı söyleme icrasında, doğru telaffuz ve ses kullanımı konusunda bende büyük bir farkındalık oluşturdu. Bu farkındalıkla birlikte özellikle Kürt müzisyenler ve özel olarak bu alanla ilgilenen insanlarla deneyimlerimi paylaşmak istedim. Bu çalışmalar kapsamında 2010-2017 yılları arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan Aram Tigran Kent Konservatuarında Geleneksel Dengbêjlik, Geleneksel Hakkâri Müzik Formları, Ses eğitimi ve repertuar derslerini vermiştim. Daha sonraları da Muğla Fethiye’de birkaç değerli müzisyen arkadaşımızın kurduğu, yılın belli aylarında müzik atölyeleri yapılan ve dünyadan müzisyenlerin dâhil olduğu “Müzik Köyü” projelerine üç yıl üst üste davet alarak, bu eğitimlerdeki gerek Türkiye’den gerekse dünyanın farklı ülkelerinden gelen katılımcılara Hakkari müziğinden ve geleneksel Kürt müziği repertuarından stranlar öğrettim ve kendi tecrübelerimden bilgi aktarımlarında bulundum.
“Amerika’nın birçok eyaletinde Kürt müziği atölyeleri düzenledim”
Yine bu çalışmaların devamı niteliğinde, 2019 yılında başka bir müzik projesi (mozaîc) ile Amerika’da bulunduğum süre içinde New York Üniversitesi öğrencilerine Kürt müziği Hakkâri bölgesi icrası üzerine bir atölye verme şansım oldu. Brooklyn’de de genç müzisyenlerden oluşan bir gruba da yine Kürt müziğine dair örnek stranlardan oluşan bir repertuar eğitimi vermiştim. Kentucky, West Virginia, Tennessee eyaletlerinde proje kapsamında bir araya geldiğimiz çocuk ve yetişkinlerle daha önce hiç duymadıkları, bilmedikleri anadilimin şarkılarını onlara öğreterek dilimin zenginliklerini bu farklı kültürlerdeki insanlarla buluşturdum.
İstanbul’daki atölye yüz yüze ve online devam ediyor
İstanbul’da çok ciddi bir Kürt nüfusu potansiyeli mevcut. Fakat anadilimize yönelik kısıtlamaların olmasından, kendi anadilinin zenginliklerini yaşayamayan gençlerin, müzik severlerin olduğunu bildiğimden uygun zamanlarda bu atölyeleri düzenleyip katılımcılarla bir araya gelip tecrübelerimden onlara aktarımlarda bulunmaktayım. Katılımlar çoğu zaman beklediğimden çok daha fazla oldu ve bu beni çok mutlu etti. Atölye çalışmalarını şu an hem yüz yüze hem de online olarak yapmaktayım. İstanbul ve Türkiye dışından online olarak katılanlar var.
Gelelim 2022’ye Ez Dê Te Hêlim. Çalışma sevenlerinize bir yılbaşı hediyesi oldu. Büyük hayranlıkla dinliyorum ilk duyduğumdan beri. Sanki ezelden beri bildiğim ve bir o kadar da ilk defa duymuşçasına şaşırdığım bir şarkı Ez Dê Te Hêlim. Elinize, sesinize sağlık! Kürtçe bilmeyenler için şarkının ismi ne manaya geliyor, hikayesi nedir biraz anlatmak ister misiniz? Bu hüzün ve birçok duygu barındıran coşkusu nereden geliyor Ez Dê Te Hêlim’in?
Pandemiden hemen önce ‘Lawje’yen Eviniyê’ projemizin konser serisine İstanbul ve Diyarbakır’dan başlamıştık. Pandemi kısıtlamaları ile birlikte maalesef tamamlayamadık. Sonrasında bu repertuar ile ilgili kayıtlar almayı ve dinleyicilerimizle paylaşmayı kararlaştırdık. Ez Dê Te Hêlim şarkımız da bu repertuarda çok severek icra ettiğimiz bir eserdi. Şarkı aslında hepimiz zaman zaman yaşadığı ortak bir hisse sesleniyor. Terk etmek, terk edilmek, uzaklara gitmek, özlemek gibi birçok his şarkının içinde. Belki de o yüzden hepimize çok tanıdık geliyordur.
Ez Dê Te Hêlim: Bir terk ediliş hikâyesi
Biz bir şarkıyı repertuarımıza aldığımızda mutlaka kaynağına, hikâyesine ulaşmaya çalışırız. Bu şarkıda da söz yazarıyla iletişime geçtiğimizde bize şunu aktardı: Öğrenci iken çok sevdiği, birlikte yaşam hayalleri kurduğu kadının, bir gün ansızın gelip seni terk ediyorum demesi ve yaşadığı hayal kırıklığı ile bu dizeleri yazdığını ifade etti. Şarkıda da geçtiği gibi, “seni terk edeceğim/ İki güzel dudağının arasından, tek seferde ‘Seni terk edeceğim!’ çıktı /Yüzlerce kez yürek ağır zincirlerle lime lime oldu /Beynimden vurulmuşa döndüm, yüzlerce kez daha beynimde yankılandı / Bu bahtsız hayat nasıl yaşanacak, nasıl geçecek?”diye akan sözleri var.
Bu proje kapsamında 5 şarkı daha kaydedip görüntülerini hazırladık, belli zaman aralıkları ile yayınlayacağız. Umarız dinleyicilerimiz o şarkılardan da keyif alır.
Ufukta bir konser var mı? Ya da konserler?
14 Ocak tarihinde Van’da Anka Kültür Merkezinde, 18 Şubat’ta ise İstanbul’da Chalak Events organizasyonu ile de Beşiktaş Süleyman Seba Kültür Merkezi’nden konserlerimiz olacaktır. Başka şehirler içinde görüşmelerimiz sürüyor, sonuçlanınca sosyal medya hesaplarımızdan takipçilerimizi bilgilendireceğiz.