Ana Sayfa Gazetecilik Muhalif TV kanallarına kaynak bulmak eskisinden kolay, verilen cezalar eskisinden fazla

Muhalif TV kanallarına kaynak bulmak eskisinden kolay, verilen cezalar eskisinden fazla

Özgürlük Araştırmaları Derneği Sivil Özgürlükler Merkezi Direktörü Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, Basın Özgürlüğü Raporunu tanıttı. Raporda, 2019 yerel seçimleriyle AKP’den Millet İttifakı’na geçen belediyelerle, hükümet lehine yayın yapmayan medya kuruluşlarının kaynak bulmakta eskisi kadar zorlanmadığı kayda geçirildi. Dr. Özpek, bu durumun söz konusu kuruluşlara yayın durdurma, uyarı ve para cezalarının artması şeklinde yansıdığını belirtti.

Özgürlük Araştırmaları Derneği Sivil Özgürlükler Merkezi Direktörü Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, dün Basın Özgürlüğü Raporunu tanıttı. Raporda, 2019 yerel seçimleriyle AKP’den Millet İttifakı’na geçen belediyelerle, hükümet lehine yayın yapmayan medya kuruluşlarının kaynak bulmakta eskisi kadar zorlanmadığı kayda geçirildi. Dr. Özpek, bu durumun söz konusu kuruluşlara yayın durdurma, uyarı ve para cezalarının artması şeklinde yansıdığını belirtti.

Kutuplaştırma, raporun ilk değişkeni

Rapor için kutuplaştırma ile ilgili yapılan araştırmaları derleyen Direktör Özpek, kutuplaşmayı raporda basın özgürlüğünün birinci parametresi olarak ele aldıklarını söyleyerek, “Kutuplaştıran söylem, öteki tarafı afişe ettiği için, toplumun önüne attığı için, linç hukukunun bir nesnesi yaptığı için, aslında düşünce ortamının da zehirleyen bir şey” dedi.

Görüşleri özgürce dile getirmeyi önleyen bir atmosfer yaratıldı

Kutuplaşma parametresinde gazeteci, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) eski üyesi Faruk Bildirici’nin raporundan yararlandığını ifade eden Özpek, Türkiye medyasındaki temel meseleyi “Köşe yazılarında ve sosyal medyada Türkiye’deki toplum kesimlerini birbirine düşman eden, ‘biz ve onlar’ ayrımını derinleştiren, toplumsal gruplar arasındaki karşıtlığı derinleştiren, bir ideolojiyi, düşünceyi veya kimlik grubunu alenen aşağılayan, hükümetin resmi politikalarına karşı olanları kriminalize eden vatan haini olarak ifşa eden bir tavrın araştırılması, ortaya çıkarılması” diye özetledi. Yazarların kullandıkları dilin kutuplaştırmayı arttırdığını belirterek, bu durumun sadece hükümete yakın medya kuruluşlarında değil zaman zaman muhalif medyada da söz konusu olduğunu, bunun sonucunun hem medyada hem akademide hem de sıradan insanların görüşlerini özgürce dile getirmelerini önleyen bir atmosfer yaratılması olduğunu ifade etti.

Türkiye’de Twitter’ı yasal kurumlardan ziyade partizan troller denetlemekte

Dr. Özpek, Twitter’ın Türkiye bağlantılı birçok hesap hakkındaki incelemesine ilişkin raporunda yer alan “Türkiye’deki kullanıcıları hedef alan koordineli şekilde sahte faaliyet gösteren hesaplar tespit ettik. Sahte ve ele geçirilmiş hesapların AKP lehine siyasi söylemleri yaymak için kullanıldığını belirledik. Ayrıca bu hesaplardan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a güçlü bir destek de veriliyor. Söz konusu 7340 hesabı bugün ifşa ediyoruz. Teknik analizler AKP gençlik kollarıyla ilişkili ağlara ve çok sayıda ele geçirilmiş hesabın bulunduğu merkezi bir ağa işaret ediyor” ifadelerini hatırlattı. Özpek, “Türkiye’de Twitter’ı yasal kurumlardan ziyade partizan troller denetlemekte” dedi.

Twitter Transparency’nin 6 ayda bir hazırladığı rapora değinen Özpek, söz konusu rapordan önemli başlıkları aktardı. Rapora göre; Türkiye yılın ilk yarısında dünya çapında içerik yasaklama talebinde ilk sırada. Mahkemeler Twitter’dan 388, diğer yetkili makamlar ise 5685 içerik yasaklama talebinde bulundu. Twitter bu taleplerin yüzde 5’ine olumlu yanıt verdi.

Muhalif televizyon kanalları iktisadi kaynak bulmakta artık çok zorlanmıyorlar

Dr. Özpek, ekonomik kriz nedeniyle kapanan yerel gazetelere ve bazı büyükşehir belediyelerin el değiştirmesiyle iktidar yanlısı medya kuruluşlarının iktisadi kaynaklarının kesilmesine rapor tanıtımında önemli bir yer ayırdı ve bu durumu şu sözlerle anlattı:

“Yasal çerçeve hükümetin üzerinde durduğu iktisadi kaynakların tekelini kaybetmesiyle beraber yani belediyelerin muhalefetin kontrolüne geçmesiyle beraber oldukça yükselmiş durumda. Bu tip cezalar artacağa benziyor. Çünkü artık muhalif televizyon kanalları iktisadi kaynak bulmakta artık çok zorlanmıyorlar. En azından eskisi kadar zorlanmıyorlar.”

İktisadi bağımlılık mekanizmaları nedeniyle hükümetin yasal çerçeveyi pek işletmeden gönüllü bir şekilde hükümete yakınsayan bir medyayı yaratmayı amaçladığını, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında bunu başardığını, yerel seçimlerle birlikte bu yasal çerçevenin baskıcı bir şekilde tekrar yükselişe geçtiğini dile getirdi. İktisadi kaynaklar bölüşüldükçe medya üzerindeki yasal çerçevenin daraltıldığını, kapatılan medya kuruluşlarının yasal çerçeve kapsamında değerlendirilebileceğini kaydetti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) el değiştirdikten sonra Güneş ve Star gazetelerinin kapanmasını buna örnek gösterdi. 2019 yılında hiçbir gazetenin hükümet baskısıyla kapanmadığını aktardı. Darbe Girişimi’nden sonra ilan edilen ve iki yıl süren OHAL döneminde Bianet verilerine göre; 34 televizyon kanalının, 6 haber ajansının, 24 basım evinin, 20 derginin, 53 gazetenin ve 37 radyo istasyonunun FETÖ ve PKK ile mücadele kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) kapatıldığına işaret etti.

İkinci parametre: Tutuklu gazeteciler

İkinci parametrenin tutuklanan gazeteciler olduğunu söyleyen Dr. Özpek, 7 Nisan tarihi itibarıyla Türkiye’de 85 gazetecinin cezaevinde olduğunu anımsattı.

Erişimi engellenen çevrim içi yayın organlarına ilişkin hazırlanan Engelli Web Raporu’na atıfta bulunarak 2019’a kadar Türkiye’de erişimi engellenen toplam web sitesi sayısının 245 bin 825, 2018’de erişimi engellenen 54 bin 903 web sitesinden 3306’sının haber sitesi olmasını “Bu açıdan cehennem gibi bir ülkede yaşadığımızı söyleyebiliriz” diye yorumladı.

RTÜK 15 ayda 1734 ceza verdi

RTÜK’ün yayın yasaklarına da geniş yer verilen raporu açıklayan Özpek, “RTÜK artık çok aktif bir oyuncu olarak medya özgürlüğünü kısıtlama oyununa girdi” ifadesini kullandı. Hazırladığı eski raporlarla karşılaştırdığında RTÜK’ün bu cezalarının arttığını belirtti. Üst Kurul’un yayıncı kuruluşlara 1 Ocak 2019 ile 20 Nisan 2020 tarihleri arasında 1734 yayın durdurma, para ve uyarı cezası verdiğini bildirerek, yasağı gerekçelendirmek yerine ilgili kanuna dayandırdıklarına ve keyfi karar aldıklarına dikkat çekti.

BİK’ten en fazla payı Sabah aldı

Medya kuruluşlarının tiraj ve reytinglerinin yetersiz ve yanıltıcı olduğunu, reklam gider ve bütçelerinin ise açıklanmadığını vurguladı. Basın İlan Kurumu’nun (BİK) hükümet yanlısı yayın yapan kuruluşlara daha fazla ilan verdiğini ve bütçe ayırmasını, hükümeti eleştiren kuruluşların ise ödeneğini kesmesini “BİK, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın keyfi uygulama alanı haline dönmüş durumda” sözüyle değerlendirdi. BİK’in 2019 sonu itibarıyla ulusal ve yerel gazetelere 466 milyon TL bütçe ayırdığını, bu bütçeden en fazla payı Sabah gazetesinin aldığını, Sabah’ı Hürriyet, Yeni Şafak, Posta, Aydınlık ve Yeni Akit’in izlediğini kayda geçirdi

ÖAD’nin raporu: Basın özgürlüğünde olumlu sayılabilecek gelişmeler var

Özpek, 1 Ocak 2019 ile 21 Haziran 2020 tarihini kapsayan raporda, Türkiye’de basın özgürlüğünün durumunun olumsuz görünümünü korumakta olduğunun ve gittikçe kötüleştiğinin altının çizildiğini açıkladı. Özpek, “Sosyal medya platformlarının hala açık olması, internet medyasının gittikçe daha fazla izleyici ile buluşması, Wikipedia’nın erişime açılması, son yerel seçimlerde birçok büyükşehirin muhalefet partisi adayları tarafından kazanılması dolayısıyla hükümet yanlısı basın kuruluşlarına belediye üzerinden para aktarılmaması geride bıraktığımız dönemin olumlu sayılabilecek gelişmeleridir” diye konuştu.

İkinci rapor, 15 Temmuz’a takıldı

Altı yıl önce kurulan Özgürlük Araştırmaları Derneği (ÖAD), Basın Özgürlüğü Raporu’nu 2015 yılından beri yayımlıyor. Sivil Özgürlükler Merkezi, Türkiye’nin özgürlük sorunlarıyla ilgili araştırmalar yaparak, etkin ve kanıta dayalı kamu politikası önerileri oluşturmak ve bunları yaymak üzere yol çıktı. 2016 Basın Özgürlüğü Raporu, 15 Temmuz Darbe Girişimi nedeniyle yayımlanamadı. Doç. Dr. Özpek ilk iki raporu Başak Yavçan ile birlikte, sonuncu raporu ise kendisi hazırladı.

Dernek, International Democratic Initiative (IDI) ve Friedrich Naumann Foundation (FNF) desteğiyle Türkiye’nin basın özgürlüğüne ilişkin durumunu irdelediği “Türkiye’de Basın Özgürlüğü (2019-2020) Raporu”nda, 1 Ocak 2019 ile 21 Haziran 2020 tarihine kadar olan dönemini ele aldı.

Burak Bilgehan Özpek kimdir?

Burak Bilgehan Özpek, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Tarihi Bölümü’nde yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora eğitimi yaptı. Özpek, doktora sonrası araştırma projesini King’s College Savunma Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. 2011-2020 yıllarında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. De Facto devletler, çatışma, demokratikleşme, Türk Dış Politikası ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Global Governance, Israel Affairs, Middle East Critique ve All Azimuth gibi dergilerde yayımlandı. 2017’de “Peace Process Between Turkey and the Kurds: Anatomy of a Failure” adlı kitabı Routledge tarafından yayımlandı. Doç. Dr. Özpek, Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler veriyor. Özgürlük Araştırmaları Derneği üyesi olan Özpek, Derneğin Sivil Özgürlükler Merkezi Direktörlüğü görevini yürütüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz